Kayıtlar

ÖZ-ŞEFKAT: KENDİNE NASIL DAVRANIYORSUN?

Resim
  Durun ve bir dakika düşün; başkalarına kendinize davrandığınız gibi davransanız ne olur? Bu düşünmenin sonunda “Çok iyi olur!” dediyseniz tebrikler doğru yoldasınız. Öz şefkat becerisi gelişmiş ve kendi benliğine saygılı nadir insanlardansınız. Ancak cevabınız “Sanırım sonuçları çok iyi olmazdı” olduysa bu durum öz şefkatle ilgili çalışmanız gerektiğine işaret ediyor. Şefkat başkalarının hatalarına ve acılarına karşı anlayışla yaklaşabilme, acılarını dindirebilme isteğiyle yaklaşma biçimidir; Öz şefkatse kişinin acı çektiği ve zorlu hayat deneyimleri yaşadığı durumlarda kendisini sert biçimde yargılamadan, acımasızca yaklaşmadan, kendisine şefkatle yaklaşmasıdır. Yani bireyin başarısızlık, yetersizlik yaşadığı durumlarda başkasına gösterebildiği şefkati kendisine gösterebilme becerisi olarak ifade edilebilir.  Çoğumuz çocukluktan itibaren başarıya, onaya ve sürekli güçlü olmaya odaklanarak büyüyoruz. Başarılı olduğumuzda daha çok sevileceğimizi hissettiren aile yapılar...

TRAVMA SONRASI BÜYÜME: BAZI KIRIKLAR, ESKİSİNDEN DAHA GÜÇLÜ KAYNAR!

Resim
"Was mich nicht umbringt, macht mich stärker." "Beni öldürmeyen acı , güçlendirir." Hepimizin bildiği ve Friedrich Nietzsche’ye ait olan bu söz tam olarak literatürde travma sonrası büyüme olarak ifade ettiğimiz durumun basitçe açıklanmış halidir. Travma sonrası büyümeyi inceleyeceğiz ancak öncelikle travma nedir nasıl tanımlanır kısaca ona bir bakalım. Travma, bireyin hayatında dengesini sarsacak kadar stresli, güçlü ve zorlayıcı bir yaşam olayının, kalıcı izler bırakacak şekilde duygusal, zihinsel ve bedensel bütünlüğünü tehdit eden yıkıcı olaylar bütünü olarak tanımlanabilir. Yaşanılan bu yıkıcı olayların ardından verilen tepkiler psikolojik sağlamlığa göre değişkenlik gösterebilmektedir. Ancak zaman zaman bu yıkıcı olaylar kişiyi önceki durumundan daha güçlü hale getirebilir. Zorlu koşullarla baş etmek için yapılan psikolojik ve bilişsel çabaların sonucunda yaşanan olumlu değişimleri tanımlamak için en yaygın kullanılan terim Travma sonrası büyümedir. Travmaları...

RÜYALAR BİZE NE ANLATIYOR?

Resim
"Günün birinde hekimlerin dikkatlerini düşlerin “psikolojisi”nin yanı sıra “psikopatolojisi”ne de yöneltmek zorunda kalacakları konusunda hiç kuşku yoktur." S. Freud Eski dönemde rüyalar büyücülük ve kehanetle ilişkilendirilir, geleceğe dair bilgiler verdiği verdiği düşünülürdü. Ancak günümüzde anlıyoruz ki rüyalarımız bize geceğe dair değil geçmişe dair bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve psikolojik olarak anlamlandırılabilen inceleme alanları oluşturuyor. Uyku en basit haliyle kişinin geçici biliçsizlik hali olarak ifade edilebilir. Uyku halindeyken zihin kendini dış dünyaya kapatılır. Zihin uyumaz ancak uyku koşulları uyanıklık koşullarından daha farklıdır bu koşullar sonucu rüyalar oluşur. Günümüzde en kabul gören görüş bilinçdışımızda bastırılan düşüncelerin rüya yoluya ortaya çıktığıdır. Ancak her görüğümüz rüya bir anlam ifade etmeyebilir. Mesela korku filmi izleyip çok etkilendiyseniz bunu rüyanızda görebilirsiniz, burada anlamlar aramak yersiz olacaktır.  Peki rüyalar ...

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

Resim
"Ütünün fişini çekmiş miydim?", "Kapıyı kitledim mi?", "Ocağın altını açık mı bıraktım?" Bu tarz endişeleri yaşamayan yoktur. Obsesif kompulsif bozukluk'da bu endişeler şiddetli olarak yaşanır, OKB'nin bireyde hastalık olarak değerlendirilebilmesi için bu düşüncelerin kişin hayatını ele geçirmesi ve işlevselliğini etkilemesi gerekir. Örneğin OKB tanısı almış bir kişi dışarı çıkacağı zaman kapıyı kitlediğinden emin olamaz ve defalarca kapıyı kontrol etmek için geri döner, bu tekrar o kadar uzar ki gideceği bulaşamaya geç kalır ya da hiç gidemez. Obsesyon istenmeyen, rahatsız edici, gerçeklikten uzak düşünce ve görüntülerin kişinin zihninde tekrar etmesi ve bu düşünce veya imgelerin zihninden atamaması olarak tanımlanabilir. Bu düşüncelerden dolayı kişi suçluluk veya rahatsızlık hisseder, yoğun bir kaygı yaşar. Kompulsiyon ise bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak için yapılan birtakım ritüeller yani tekrarlayıcı davranışlardır. Örneğin elinin pi...

YEME BOZUKLUKLARI: ANOREKSİYA VE BULİMİA NERVOZA

Resim
Günümüzde estetik anlayış zayıfın güzel ve çekici olduğu yönünde bir kalıp yargıdan ibarettir. Halbuki estetik kavramı oldukça özneldir, çağa veya topluma göre değişiklik gösterir. Toplumun dayattığı "ideal" beden algısına ulaşma isteği yeme bozukluklarına neden olabilir. Yeme bozukluklarında takıntılı şekilde egresiz yapma ve kısıtlı yeme görüldüğü gibi aşırı yiyerek kendini sakinleştirme ve ardından da suçluluk duyma görülür. Hastanın ebevenleri ile olan ilişki tarzı yeme bozukluklarında oldukça önemli bir faktördür. Bireylerin ailelerinin empati yetileri düşük, destekleyicilik kavramından uzak ve mükemmeliyetçi bir tutum içinde oldukları görülmektedir. Ayrıca yeme bozukluğuna sahip kişilerin ailelerinde aile içi çatışma, depresyon, anksiyete, alkolizm gibi problemlere daha sık rastlanmaktadır. Ailelerinde kendilerini yalnız ve reddedilmiş hisseden çocuklar, aileleri tarafından kabul görmediklerini düşünerek, bedenleri üzerinden kendilerini kanıtlama ve bu şekilde onay alma...

PSİKOLOJİ VE BESLENME İLİŞKİSİ

Resim
"Ne yersen o'sun" demiş Hipokrat. Durum bu kadar iddialı mı bilemem ancak yediklerimizin fiziksel sağlığımıza olduğu gibi psikolojimize de etkileri var. Hatta vitamin eksikliği, bazı psikolojik rahatsızlıkların tetikleyicisi dahi olabiliyor. Sağlıklı ve dengeli beslenen kişilerin daha dinç ve huzurlu olduğunu fark etmişsinizdir. Dengeli beslenme psikolojimiz açısından belirgin düzeyde olumlu etki yaratır, kaygı ve depresyon riskini azaltır. Anksiyete, alzheimer, şizofreni, dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, uyku problemleri gibi rahatsızlıkların beslenme alışkanlığımızla anlamlı düzede ilişkisi vardır. Ayrıca probiyotik kullanmının anksiyete ve stresi azalttığı görülmüştür. Depresyon ve çeşitli psikolojik rahatsızlığa sahip bireylerde D vitamini düzeylerinin düşük olduğu, yoğun D vitamini eksikliği olan kişilerde ise depresyonun görülme riskinin, olmayanlara oranla iki kat daha fazla olduğu gözlemlenmiş. Ayrıca bebeğin anne karnındaki ve çocukluk dönemindeki D vi...

DUYGULARI KABULLENMEK: KABUL VE KARARLILIK TERAPİSİ

Resim
Üzüntünüzü sevin!  Aslında olumusuz duyguların sandığımız kadar korkunç olmadığını, tüm amacının sizi korumak olduğunu biliyor muydunuz?  Bildiğimizin Aksine Stres  başlıklı yazımızda stresin faydasını detaylı bir şekilde konuşmuştuk. Bütün duygularımızın bize olan faydasını detaylandırabiliriz fakat bu yazıda duyguları kabullenmek, onlarla barışmak üzerine konuşacağız. Küçüklüğümüzden bu yana üzüntünün, korkunun, kaygının ve tüm olumsuz sayılan duyguların kötü olduğunu, bir an önce bertaraf etmemiz gerektiğini öğrendik. Örneğin bir anne çocuğunu mutsuz görmeye tahammül edemez, bu durum çok normaldir ancak anne istemeden de olsa çocuğunu olumsuz duygulara tahammül edemeyen birine dönüştürür. Ailemizden gördüğümüz yaklaşımlar benliğimizi oluşturur annesinin kendi mutsuzluğuna tahammül edemediğini gören bir çocuk bunu kendi duygularına da uyarlayacak, "Benim bunu hissetmem yanlış!" diye düşünecek, tıpkı öğrendiği gibi bu duyguyu yok etmeye çalışacak ve yok edemezse suçluluk...